30 Kasım 2010 Salı

Çöpleri Topla Bahadır !!!

-          *Kırpıldım lan!!!
 
-          *Parlak güneşin bulutlar arasından kaçmasıyla
  Sürdü hayat.
  Ölümlerden ağır kahveyle uyanırdım.
  Ve ağızda biten nane şekeriyle.
  Sabah çok güzel haykırırlar Çingeneler,
  Hayattan bezdiklerini saymazsak.
  Onlardan Trista Pena’yı dinlemeyi seviyordum
  Bir de dinlerken sevmeyi sevmeyi.
  Ya da sadece sevmeyi…
  Belki de sevilmeyi ..?
  Yanlışın var Bahadır, sevilmeyi.
  Sen ne diyorsun Can, hem sevilip hem sevmeyi.
  Devrim aşktır beyler, imkansızı gerçekleştirmektir.
  Yıldız ne olur sus, kafam karıştı. 
   ...

 
-         * ...  Kapitalizmin çürüttüğü insanlar diyoruz ama herkes çürümüş değil. Mesela; engelli arkadaşlarımız. Hiç fark ettiniz mi, birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını? Herhangi bir ulaşım aracının 4’lü koltuğunda onları sessizce iletişim halinde bulabilirsiniz, eğer incelemek istiyorsanız. Veya yaşça büyük olmasına rağmen size “abi” diyen arkadaşlar. İnanın dünya sizin olur birden… (Hadi ordan, bildiğin epic fail bu.)

-          *Burada da fake kaynıyor. Bir tane de benim gibi düzgün gerçek profili olan çıksın lan.
Siz ne ayaksınız olm ? Kimse kusura bakmasın yakında kapanacak o hesaplar!
Hadi ben kaçtım... (Mark Zuckerberg)

-         *Bahadır was an 18 years old toddler
  His life wasn’t going on the right order,
  He was more different from the others
  He couldn’t speak well, he likes silence
  …
  This pain can’t be carried
  Burry me alive and make me extinct
  It’s very harmful for young brains
  When you run away, your blood fastly drains
  Go, go and make me a coffin.
  And sacrifice the second me like a dolphin.
  …
  (Tim Burton’a özenip şiir yazarsam olacağı bu)

*Lan, İngilizce Grammar Kitabım onda kaldı !!!
        
*Gıli Gıli Salih'in damarlarına çentik atmasıyla
  Bitti hayat.
  Susadığımızda gözyaşlarımızı içiyorduk,
  Ya da heyecandan akan terimizi.
  ...
  (Bu şiiri hiçbi zaman yazmak, devam etmek ve bitirmek istemedim bu yüzden 4 dize yazdım. İlham kaynağım sağolsun.)

*Beyin tomurcuklanmış olm.



28 Kasım 2010 Pazar

Sanal Ben

Merhaba arkadaşlar. Bu sefer kendi yazılarımdan biri değil de, hem çok sevdiğim iki dostum, hem de iyi meslektaşlarım tarafından hazırlanan bir kısa filmi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım beğenirsiniz.
İyi seyirler...





27 Kasım 2010 Cumartesi

Nem'oldu?!

       Merhaba, bendeniz Halk İnsanı. Evet, adım Halk, soyadım İnsanı. Gerçi bir zamanlar İnsani idi ama insani tarafımı kaybetiğim için İnsanı olarak değiştirdim. Sonuçta herkes dışarıdan insan, ya içerde? Arkadaşlarım bana "patlama noktan yok senin" diyo'lar ama onun iyi bişey olduğunu sanırdım. Zamanla kötü bişey olduğunu farkettim.
       Nasılsınız? İyisinizdir inşallah. Zira bu ülkede iyi olmak o kadar da kolay olmuyor, ve inşallah kelimesini her kesimden insan ağız alışkanlığı olarak kullanıyor. Neden acaba? Ayriyeten bunun yanında herkes "İyiyim ya sen?" diye cevap veriyor. Madem iyi değilsin, niye iyiyim dersin güzel insan? Bi de bana manyak derler. Yalanın lüzumu yok dimi dimi dimi efenim.
       Bakın, böyle durumlarda ilk başvuracağınız kişiler aileniz olmalı. Yani anne baba bi kenara, sizin kurduğunuz aileden bahsediyorum. Sonuçta onları siz seçersiniz ve onlar da sizi seçer. Şimdi bana bütün seçilemeyenleri toplayın hepsinin paçalarına işiyecem. Aaa, niye bağırıyorsunuz efendim? Rica edicem o domatesi yavaşça indirir misiniz nütfen? Zira ülkemde domatı bi pezevenkler bi de kodamanlar yiyor. Sahi, siz hangisisiniz?
      Seçilemediniz mi, o zaman o paçalarla arkadaşınıza anlatın derdinizi. Gerçi siz de haklısınız artık ülkede "düşene bir tekme atana bir tekme bedava" politikası yayıldıkça onları da kaybediyoruz. Keza "1 değil 0,99 tekme" kumpanyası. Bi de bunları dar zamana sıkıştırırlar ya, işte o zaman en iyi anlarınızın boku çıkasaya kadar fotoğraflarını çekmenizi isterim sizden. Dediğim gibi, bu tip şeyler yüzünden çoğu şeyi kaybediyoruz zamanla. Ve bu yüzden herkesin yatağının altında bir kayıp balık Nemo'su var artık. Yakında Nemo'lar çoğalacak ve bizi arayacaklar. Sonra demeyin "Nem'oldu?!" diye.
       Hmm, demek yalnızsınız. O zaman size iki arkadaşımı tanıştırayım: Bay Süpürge ve Bayan Kova. Bu ikisi hiç farkedilmezler ortamlarında. Hatta bunlarla olan arkadaşları görebiliriz heryerde. Mesela bizim okulda bi' amca var bunların yakın dostu. Bi'ara ismini soracam o amcanın. Sadece meraktan. (Aslında burda "Define Gezegeni" adlı bir çizgi filme gönderme yapmak istedim.) Olay tabiki de süpürge veya kova değil, onu kullanmakta (Sanki dayı oldum gibi. Unutmayın arkadaşlar köprüyü geçene kadar) . Benim insan dışında iyi arkadaşlarım da var. Otobüsler vaaar, sonra Laptop'um Anarcho vaar, bi de bi kalemim var hem tükenmez hem de 0.5 uçlu. Japon yapımı. Amerika düşünse yapamazdı.

İki: konuşkANLAŞAMAMA

Yaprakların hunhar damlalarla öpüşmesiyle
Devam etti hayat.
İki kekle sağlıksız doyardı karnım,
Ve yapraklar altında sevmeyi öğrenirdim.
Ama severdim öylece, yaklaşmadan,
Usulca...
Aslında yaklaşırdım da uzaklaşırdım.
Soğuk postallarım yanardı yaklaşınca.
Pardon, ben yanardım heyecandan.
Elim yanardı,
                Elim elini yakardı,       
                                   Ve elimi geri çekerdim.
Ve konuşma başlardı.
Konuşulacak birkaç şey vardı aslında,
Ben onları Cumhuriyet Altını gibi saklardım.
Benim çok az Cumhuriyet altınım var aslında
Kilidini kaybettiğim mühürlü kumbaramı saymazsak.
Ve hava kasvetliydi bugün
Ve anlattım derdimi nenelere, bulutlara
Keşke anlatmasaydım derdimi
Keşke ağlatmasaydım neneleri
Onlar ağladı ve sen yağdın,
İyiki yağdın yağmur...
Yeniden üşüdüğümü hissettim,
Ölesiye üşüyorum gerçeklikten.
Dört beden büyük giyiyorum paltomu artık.
Birinin ısısıyla yaşamak için.
Ama o birileri...   
                     Nerde o birileri?

Bir: SallaPati Bir Şiir

Küçük kırmızı çanta ve ağrıyan boyunla
Başladı gün.
Alışılagelmiş otobüs yolculuklarıydı cebimdeki para
Ve kabarık arkadaşımın narenciye kokusu
Emeklerken uyandım  güzellik uykusundan ve
Güldüm.
Kafamı sağa yatırarak çok güzel gülerim aslında
Gülmeyi bilmeyişimi, ve gözaltı torbalarımı saymazsak.
Sabahın ilk saatlerine kadar siyaseti seviyorum,
Bir de ayak bastığın her bir toprağı.
Çetin yağmurların eseriydi ayaklarım
Ve İç Anadolu'da esen meltem rüzgarları,
Ve ağır plastik ergenlerle mürrekkep yutmaca.
Ama ben hiç yutmadım.
Yutturamadım.
Konuşturamadım.
Aslında Sezer Cumhur Önal'dan daha iyi konuşurum
Varlığını hissettiğimdeki tutukluluğu saymazsak.
Pazartesi öğlenleri kendi kendime konuşmayı seviyorum,
Ve senin bana minicik bir merhaba deyişini.
Geçen gün yine böyle bir gün.
Böyle bir gün olduğuna göre yazıyordum.
Yazmaya çalışıyordum.
İlham perimi arıyordum.
Sarı sayfalara ilanını verdiğim perimi.
İnsanlar da bizleri ayırmaya çalışıyordu bir yandan
İyiler, ortalar ve diğerleri.
Ve  başlardı o hazın karasu ağrısı
Ve yine bağırıyorlar "Bamboleo"!!!


Dipnot: Bu şiiri aslında hiç sevmedim ama kadim bir dostumun etkisi sonucu koyuyorum. Yazdırtan utansın...

Dahadipnot: Olm o kadar da uzun değilmiş be...

Kara İnci Yağmuru


* Bir işe başlarken içindeki durumu göze alarak başlayın. Bu yazıyı okurken sıkılacağınız gibi.

* Düşünün, Bir fikire bağlı kalmayın. Sentez yapın hatta fikir ekleyin. Böylece fikir babalarınızdan daha zeki olduğunuzu hissedeceksiniz.

* Dinleyin. Hem de sabırla. Böylece hem dinlediğiniz kişi rahat hissedecek, hem de siz birşeyler öğreneceksiniz. Bu bir balık çeşidini avlamaktan bir yoyo hareketine kadar gidebilir.

* Sayısalsanız anlayın, eşit ağırlıksanız yorumlayın, sözelseniz tartışın, sporsanız yarışın, yabancı dilseniz anlaşın (zorlamayın, sevişine gimez bu :D)

* Tanrı'nın gözünde şeytan olduktan sonra da, birazda şeytanın gözünde Tanrı olun. Ve sonrasında da hiçbiri yokmuş gibi davranın. Birşey değişti mi?

* Sakın gecelere kadar bilgisayar başında kalmayın, ertesi gün kafanızda 5 kilo var gibi hissedersiniz.

* Sevmeyin, sevmeye çalışmayın. Kendiliğinden gelir ve gider çünkü.

* Dışlanmış gibi görünüyorsanız ve eğer kendinizi kanıtlamak istiyorsanız hiç uğraşmayın. Gün gelir güzel birşey yaparsanız onlar sizi farkedecek zaten.

* Trafikte önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola bakmayın. Geçeceğiniz şeritteki yönün tersine bakarsanız müsaitlik durumunu görürsünüz zaten.

* Örnek aldığınız biri varsa onu rakibiniz olarak seçin. Eğer öyle biri yoksa kendinizi rakip seçin. İnsanlar amaçsız yaşamamalı.

* Ancak acil durumlarda kola ile kahveyi karıştırıp için. Böylece 2 günlük bir direnç kazanırsınız...

* "Savaşan kaybedebilir, savaşmayan çoktan kaybetmiştir." - Ernesto Che Guevera

* Tanışma esnasında eli ilk sıkan siz olun. Eğer hemcinsinizse hafif kavrayın ve sıkın o eli. Bu bir güven işaretidir.

* Raks edin. Ne kadar kötü ederseniz edin, yine de edin. O günün sonundaki "Sonunda yaptım!" haykırışları sizi bulutlarda gezdirecektir.

* Aynaya bakın ve kendinize bir "format" atın. İyi gelir, yerseniz. Yüzünüz gülücük deryası olabilir, fakat bu özgürlük için yakaran insanların savaş çığlığının tonunu değiştirmez.

* Deniz kenarında sakın zamanı durdurmaya çalışmayın (her an herşey olabilir, değil mi yavrucuğum). Onun yerine iki taş bulun, hafif denize yaklaşın ve ısınma atışlarına başlayın. İleride yüzen iki bira şişesi göörünce de onlara savurun taşları.

* "Bulvar" bile olsa gazeteyi okuyun. İleride "soğuk bir yaşam"ınız olmayacağı nereden belli?

* Kahve içmeyin, kilo yapıyormuş. Ama yine de için siz. Ama içmeyin yaa sonra yazın nasıl vereceksiniz. Yok bunu içeyim bundan sonra içmeyeyim. Aaa, kahve soğumuş... Benim bi işime yarar ki bu...(bkz:Fırat)

*Yahu değiştirin artık şu şarkı temalarını. İlle de aşkıymış, yok onunki biraz daha fazlaymış, yok ona neymiş, yok ona değil kardeşineymiş. "İzmir'in Kavakları" türküsünü yanlış anlar oldum sayenizde...

* Kramponlarla basket oynayın ( O yeaa).

* Alkol içiniz. Zıkkım olmaz ben denedim bişey olmadı. Ha alkol sonrası arkadaşım Murat'a dönüp nah işareti yapıp "Bu reflexmiş biliyo musun?" diye bağırıp gülmüştüm servisin içinde.

* Geniş zamanlı yazıları yarım bırakın. Ve eksiklerinizi hayatınız boyunca bu yazılarda tamamlayın...

İç Çatışma ve Akabinde Haykırış

+ : Yooo...
- : Selam. (Biraz depresif)
+ : Kardeş bu ne hal, kötü gibisin?
- : Yok bir şeyim, iyiyim ben.
+ : Hadi hadi, kimi kandırıyorsun sen? Biz seninle tek beden değil miyiz? Şimdi, anlat bakalım, ne oldu?
- : Olan birşey yok, sadece kendi kendime üzülüyorum?
+ : Peki buna sebep olan şey ne?
- : Ben.
+ : Yani düşüncelerinin içinde sıkışıp kaldın.
- : Ve dış etkilerle.
+ : Peki, neymiş bunlar?
- : İnsanlar, hayvanlar, bitkiler...
+ : Sayısal yaramış sana. Anlat bakalım ne oldu?
- : İrademe hakim olamadım...
+ : Çüş, ben bile hakim olamıyorum. Hem bu ne konusunda?
- : Şöyle; Beni bilirsin, ilk 6. sınıfta tam bir inek edasıyla yaşadım. Merdivenden yuvarlanarak gider,boş vakitlerde otlanırdım. Herneyse, gel zaman git zaman bir kız vardı böyle güzel bir hanımhanımcık, neden olmasın dedim. Fakat yanlış yer-yanlış zamanda alınca red+kaçışlı çığlık aldım. Bundan vazcaydım, sonra 7. sınıfta yine biri vardı, gene deneyim dedim olmadı, yy-yz olayı, sonra yine denedim, yine, bir başkası, o da değil, sana değil kardeşine... derken geldik 10. sınıfa.
+ : Manyak, sanki çok şey değişti, hala sek odunsun.
- : Sen ne biçim kardeşsin, sözde destek olacaksın. Neyse devam ediyorum. Ve 10. sınıfta bazı kararlar almaya karar verdim. Madem istediklerimi bir türlü elde edemiyorum, o zaman ihtiyaçlarımı kısacaktım. Ve bu yüzzden "iradeye hakim olma" şartlandırması kurdum.
+ : Bari güzel bir sebebi olsa. Yalnız gidişat kötü, benden söylemesi. Sonra böcekli matematikçi gibi kalırsın bir odada, türevle bakarsın her yere. Eee, devam et.
- Herneyse, ben böyle birkaç ay gittim. Fakat, sonrasında ise kontrol dışı şeyler gerçekleşti. Mesela -yine biri vardı- rüyamda görmeye başladım, öyle oldu, böyle oldu, blablabla (Buraları atlamak istedim çünkü akıl sağlığı bozuklara göre) Yani kısacası iradeyi yine kaybettim, yetmezmiş gibi ilkleri yaşadım (sonra özel bir şekilde fıslarım) ve buraya kadar geldim.
+ : Ders almış olman lazım. Herşeyden önce irade diye tutturmuşsun, fakat yaptığın şey potansiyelini kısmak olmuş. Sen bir insansın, sevginin su gibi lıkır lıkır içildiği bir sosyetenin parçası. Eğer bunu kısarsan seni daha çekilmez biri yapar, hatta dışlanırsın. Sana şöyle söyleyeyim, haani dersanede sizin sınıfta bir kız vardı, neydi onun ismi böyle kabarık saçlı?
- : Merve miydi? Ya da onun gibi birşey?
+ : Galiba. Hatırlıyorsun, ne yaptığını; Kütüphanedeyken sen birsürü ceket düşürmüştün, sonra o yaklaştı, ve sen de yardım istedin. Ardından o motları tutarken sen de hemen fıydın. E oldu mu şimdi? Hadi onu geçtim; madem böyle birşey yaptın, neden sonra doğru düzgün bir özür dilemedin? İşte busun sen, kök ve kütük...
- : Tamam be adamım gelme üzerime. Devam ediyorum.
+ : Et. Ha bu arada biraz kısa kes artık, okuyanlar sıkılacak. Ver ana duyguyu gitsin.
- : Ve geldim 12. sınıfa. Hala "irade de irade" diye tutturuyordum, hatta Felsefe Olimpiyatları'nda bile bunu yazdım. Aferin bana: yıldızlı 100... Fakat sonra bir ...
+ : Yeter artık kız deme bana *öfke*
- : Tamam bak bu son. Yine bir kız. Lakin çok farklı bir kız. Şöyle söyleyeyim: zaten bir meyilim vardı, fakat beni her gördüğünde üstüne başına çeki düzen veriyor, veya yanıma geldiğinde ise her konudan konuşabiliyorduk. Hatta bir ara bunun üzerinde bir tartışma yapmıştık, ben salak gibi İrade dedim, o da duygulara inandığını söyledi. Sonra ortaklara danıştım ve şunu öğrendim: Kapitalist insanlar güç, zevk veya nesil devamı için birlikte olabilirler, fakat sosyalist bir düzende sadece nesil devamı vardır. Birliktelik, Sevgiden ibaret olur birden. Sorgusuz sualsiz seversiniz, şiirler yazarsınız ve hiç bıkmazsınız. Bakarsınız size börek açar eylem öncesi (burası alıntı) ya da siz ona bir kahvaltı hazırlarsınız. Ve bu bağ hiç kopmaz. İşte insanlar bunu yapmadıkları ve sadece doyuma ulaşmaya çalıştıkları için 5 ay çıkıp ayrılıyorlar.
+ : Güzel bir bilgi. Memphisto bunu kullanıor zaten.
- : Fakat gel gelelim, ben bunu bir türlü açıklayamadım ona. Hatta konuşmak istedim, ilgi çeker, hakkımızda konuşulur diye varamadım yanına. Ve sanırsam o da soğudu benden. Şimdi ise çok pişmanım...
+ : Şimdi, bu kız düşüncelerini bilmiyor değil mi?
- : Sanırsam. Neden sordun?
+ : Yahu senin hakkında düşünseler ne olacak. Sen sahneye çıkıp rezillik yapmış insansın, bundan mı tırsıyorsun? Bağır gitsin.
- : Nasıl yani?
+ : Güzel birşeyler söyle bağır azıcık o anlar belki de.
- : (öhöhm öhöm) Seni Seviyo.. (Söz kess)
+ : Bağır, bağır, diyaframdan azıcık. Ve güzel bir şey söyle, şöyle Ahmet Kaya'dan(!) mesela. Hdi ben senin arkandayım.
- : (Tüm cesaretle) EY GÜNAHKAR DÜNYANIN YÜZ AKI, SEVDALIYIM SANA !!!

Asosyalizm

Şimdi buraya "Asosyalizm" dedik diye yanar-döner olduğumuzu düşünecekler olabilir, ama şimdiden söyleyeyim, farklı birşey bu. Bu, insanda varolduğunu bildiği, fakat kendini meşgul ederek unuttuğu bir düşünce akımı: Asosyalizm...

Peki nasıl birşeydir bu meret? Derler ki:" İnsan, yapısı gereği sosyal bir varlıktır. Çevreyle iletişim halinde bulunmak zorundadır." vb. gider bu böyle. Yani insanın insanliğini ortaya koyması için bir toplum içinde olmalıdır derler. İşte bazı insanların bu toplumla alıp, veremediği olabilir. Düşüncesi yüzünden soyutlanmış, sonrasında ise kendi kafasında birini bulamadığı için kabuğuna çekilmiş olabilir. Bunun gibi bir sürü örnek verebiliriz.

Bu biraz da Asosyal kişiye göre değişir. Mesela, çekingen bir yapısı varsa, bulunduğu ortamlarda bir arkadaş toplumu kuramaz, hatta ve hatta, bir bayana bile soru soramaz bazen. Çünkü çıtası yüksek ilişkilerden çekinir. Bu, Emre Abi'den öğrendiğim "Badaklık" ın ilk adımlarıdır. Eğer, hayatının belirli bir bölümüne kadar bir yakınlık olmamışsa hayatında, pek bir şey hissetmez artık. Kendisinin tek bir tane olduğunu bile düşündürür alt benlik. İstediği kişileri bulamaz, bu yüzden arayışlar içinde olur. Yeni oyunlar, Animeler, Star Wars figürleri, World of Warcraft silahları, normaldışı çizim hayranlığı, evrim hakkında yeni teorileri onu tatmin etmeye başlar. İnsanlar sıkıcı gelir bazen. Aradığını bulamamıştır çünkü. Belki arada tökezler ve şu soruları sorar;

-Beni tatmin eden ne? Kim benim gibi düşünüyor? Onlar nasıl bunu düşünemez? Onlar mı akıllı, ben mi? ......

.............

........................

Ve bir tünel zincirinde bulur kendini. İçinden çıkamaz sorularının. Ve yaşadığı hayat ise sadece kendisini ilgilendirir. Başkasına yaşattığı acılar veya sevinçler fazla dalgalandırmaz hayatını. Dalgalandırsa bile, sadecekendisiyle paylaşır bunu, çünkü ona göre anlamaz buradaki "derin espri"yi. Espri sonrası bir köşeye çekilip kendi kendine gülmeye başlar. Ağlarken de sessizce hıçkırırcasına...

Peki nasıl düzeltilir bu? Sadece sabır ve söyleyeceğiniz sihirli kelieler:

-Neden çizimleri seviyorsun?

-Sarışın mı esmer mi?

-Peki sen ne düşünürsün?

-Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan?

Elinize geleni ardınıza koymayın, konuşunuz ki Wolowitz oldurtmayınız...

Anıttan Azarlamaca

Laaaaanet olsun senin gibi insana. Ne ispikliyorsun lan sırdaşını? Sen demiyor muydun bana başlığa "özeleştiri" koyucam diye? Zaten sana güvenende kabahat. Ailen, arkadaşların, ben, hep sana güveniyoruz, bi sen güvenmiyorsun kendine. Sonra bunun yüzünden seni dinlemek zorunda kalıyorum! Yeter lan sıra bende!!!

Herşeyden önce, nedir bu güven eksikliğin? Ailen bugün senin için çalışıyor ve sen de buna layık puanlar alamıyorsun. Ondan sonra da bana gelip, "Abi bu sefer çalışcam, yeminne bak." diyorsun. Bu arada ateistin duası olmuyormuş, sonradan öğrendim.

Peki arkadaşlarına olan tutumuna ne demeli? Neden aralarına katılmıyorsun şu insanların? Neden onlar gibi gününü o an için geçirmiyorsun? İnsan komünist olmasın arkadaş. Başımı şişirdin siyasetle. "İlle de devrim, ille de devrim!" diye diye konuşmayı unuttun. Biraz bi silkelen, kendine gel ortak, bak elalem ne güzel manitan manitan havalarda dolaşırken, senin bu fantastik çizimlerin niye? Sonra alay konusu oluyorsun orda burda. Neymiş, "Otur Bahadır! Sakin Bahadır!". Oğlum herifler haklı lan, bi sakin ol yaa.

Hazır kızlardan açılmışken, Ulan Yuh Senin Gibi Herife !!! 18. sap günün kutlu olsun. Sonra gelip bana "E bu kapitalist işi ki, burjuvalar bulmuş bunu." diyorsun, yalan atma, buz gibi için içini yiyor. Bi de utanmadan yalan söylemez mi, insanda onur olur biraz. Geçen de bana şey yazmışın, bak direk alıyorum buraya;

- Aşk yoktur aslında Anıt. O sadece efsaneleşmiştir. Tıpkı deniz kızları ve Atlantis gibi. Bir zamanlar yaşandığı söylenir, fakat bu hayat koşulları, ve insanın çıkarcı zihniyeti, bunu birer oyuncak haline getirip, kendi ihtiyaçlarını görmek için kullanır. Hatta bu yüzden kadınlar arasında "zengin koca bulma maratonu" diye birşey vardır. Ki bu da aşkın ne kadar kirletildiğini gösterir. Ama bi yandan Anıt, aşk aslında yaşanası en güzel şeylerden biridir de. Çünkü sen hakim değilsindir kimyana. O kendiliğinden çıkar ortaya. Tabii cebinde zırnık kalmayınca anlıyorsun kimyana sahip çıkamadığını...

Fırıldak herif! Bi dediğin diğerini tutsun bari.

Bi de ne bu böyle Emre abine benzemeye çalışmalar? Sırf biyoloji netlerin yükseldi diye tıp mı okuyacağını zannediyorsun? Hem bir de onun sözlerinden yola çıkarak kendi taklit sözlerin yok mu? Onun "zırvalamaları" ile senin "zırvalamaları"n bir mi? Öldüreceksin beni gülmekten? (Bir ajanda gülüpte nasıl ölür, onu bilmiyorum.)

Bu günlük bu kadar. Bir daha rezil ettirme kendini...

Anıtımdan bir sayfa

Dikkatinizi çekmiş midir bilmem, ama hiç farkettiniz mi çantamdaki bir kızıl kahverengi derili ajandayı önemli zamanlarda çıkardığımı? Ve ona bazen belki hatırı bile anılmayacak, bazen ise sol elinin parmak ucuyla hayat kurtaracak notlar yazdığımı? O notlardan bir tanesini sizinle paylaşmak istedim.

6 Şubat 2010 Cumartesi

İyi Akşamlar Anıt,

Bir insanın daima pozitif olması gerektiğini düşünen ben, bugün nedense bilinmedik bir titreme içerisindeyim. Hrant Dink'in dediği gibi "bir güvercin ürkekliği" var üzerimde. Artık canım bulutlardan bozma yapbozları derlemek yerine, sobada odun olarak kullanmak istiyor nedense.
Bu duygular düşünme dürtülerimi alaşağı etti. Çok değişik bir perspektifte bakıyorum şu an kendime. Örneğin (sözde) komünist olan benim hümanist duygularımın ön planda olması lazım. Fakat son zamanlarda sinirlerime hakim olamaz, ve aynı zamanda, yaptıklarımdan zevk duyar gibi oldum. Bunun başlıcalarından biri ise, fiziksel şiddet...
Ama bir dakika? Ben güvercin ürkekliğinden bahsetmiştim, neden şimdi agresif oldum? Ya da madem agresiftim, ürkekliğimi gösteren eylemlerim nerede?
Ben deliysem, akıllılar nerede? / Akıllılar burada ise, bu dünyanın hali ne? - Yücel Yıldız
Son zamanlarda insanlardan beklentidışında tepkiler alıyorum. Bu tanıdığım değil, tanımadığım insanlar için bile geçerli birşey. Yani, bazen birilerinden beni anlamalarını bekliyorum. En azından yanıma gelip, "why so serious?!" dese bile olur. Diyeceksiniz ki neden sen konuşmuyorsun diye? Yarı otistik zeka ve içten içe artan assosyalizmin verdiği reaksiyon bu olsa gerek.
Bu sene benim için bir dönüm noktası, Anıt. Bu sene sonunda ne kadar PC başında kaldığım, ne kadar kafayı siyasete harcadığım, ne kadar konuşup konuşmadığım belli olacak. Ama ben hala bir ürkeklik içerisindeyim. Ürkekliğimin ise bunların hiçbirisiyle alakalı değil.
Bu sene 18 adımımı tamamlıcam. Ve en önemlisi, Şubat sendromunun bana verdiği yetkiye dayanarak, kendimi İzmir'in dağlarında çiçek toplamayıp, sadece çatışarak, kırmızı bayraklarla birlikte öksüz bir çocuğun tebessümüyle yalnız ve ayakta dikilerek ölmeye adayacağım...